6 Kasım 2010 Cumartesi

bu gün deenn..

Akşamüzerine doğru güneş hala üzerimizdeyken şöööyle bi dolaşalım dedik...Atatürk Parkı'na gittik..Ne iyi ettik :))
ee annecim önce sorsaydık sevebilir miyiz diye :))
ahhh ben sizii yerim :))
beşiktaş dedik patisini kaldırıp merhaba dedi ve poz verdi :)))
Ata nereye gidiyor?
-Ataaa nereyeee?:))
 Paşa'nın yanınaaa :)))ama ama Ata neyi yine görüyooorr :))
tabii ki salıncaklarıı  :))
mutluuu...canım beniiimmm .....

biraz daha oyalandıktan hatta çok daha fazla eğlendikten sonra...evdeyiz veeeeee buuuuuu en çok sevdiği ve bu konuda en çok tartıştığımız şey BANNYOOO :))
tabiki tartışamamızın sebebi banyodan çıkamamak....

veee diğeerr bir tulumumuzla uykudan önce biraz daha arabayla oynuyoruzzz..


5 Kasım 2010 Cuma

oğluştan yine :)

bu tulumu çok severek aldık..kendisi önceleri pek sevmedi ama artık alıştı..kızmış göründüğüne bakmayın..fotoğrafı çekilirken nedense böyle yapıyor..sonra da gülüyor :))

 göbüşünü yerim seniinn :))

ve  yatmadan önce sütümüz ısınırken biraz daha top oynayalım...bütün güüünnn oynadık ama olsunn :)) 

3 Kasım 2010 Çarşamba

Ata'dan son pozlar :))


zaman geçtikçe büyüyorsun ve anneyi şaşırtmaya devam ediyorsun..doğumgününe günler kaldı..ne çabuk geçiyor zaman....

artık anneye pozlar veriyorsun..anneye annecim diyorsun...ama buaralar ne derdin var bebeğim bilmiyorum..hiçbir şey yemiyorsun.. :((

 beni kötü rüyalarımdan uyandıran minik böceğim..annesinin kuzusu..hayallerimin küçük prensi..benim uğurum..meğer anne ne çok beklemiş, özlemiş ,istemiş seni...senle büyüyorum ben de bebeğim..
İYİ Kİ VARSIN MİNİĞİM..İYİ Kİ DOĞURMUŞUM SENİ...SENİ ÇOK SEVİYORUM MİNİK KUŞUM..

TÜRK OLMAK

Türkiye'nin ABD Seattle Fahri Konsolosu olan Sayın J. F. Gökçen'in "Türk olmak nasıl bir duygudur?" konulu yazısı…

Türk Olmak
Aslında çok şeydir, Türk olmak.
Türk olmak, Osmanlı'nın borcunu ödemektir. Hovarda babanın borçla yaşayan evladı gibi.
Kosova'da ve Bosna'da, Batı Trakya'da ve Makedonya'da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir.

Türk olmak;
- Kıbrıs'ta,
- Hocali'da,
- Anadolu'da ve Balkanlar'da soykırıma uğrayıp
- karşılığında yapmadığın soykırımla suclanmaktır.

Türk olmak;
- faşist olmaktır,
- vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığında…
- demokrat ve cağdaş olmaktır,
- vatanına, milletine, tarihine sövüldüğünde…

Türk olmak lisanının Avrupa'da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini ve derdini anlatamamaktır.


Avrupa'da hor görülmek Türk olmaktır,
- ataların bir çok asır önce Viyana'yi kuşattiği için ve hoş görülmemektir
- Tabii ki - sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana'yı yakmadığın için.


Türk olmak;
- Selanik'te Pontus Anıtı'nın,
- Viyana'da çiğnenen yeniçeri minberinin ve
- Malta'da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir.


Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir.
- Üç kıtadan dönüp,
- bir küçükyarımadada misafir muamelesi görmektir.


- Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır.

 
Türk olmak;
- Arabaya koşulan ilk atın vatanında,
- ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta,
- yazının bulunduğu,
- paranın icat edildiği
- her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta,
- kalkınmak icin yabancı sermaye beklemektir.


Türk olmak;
- Truva'dan bu yana,
- Sümer'den bu yana serpilerek gelse de,
- tarihten eski bu topraklarda,
- bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen,
- bir haftalık hafiza ile yaşamaktır.
- Doğu Roma'yı da
- Batı Roma'yı da yıkıp,
- yeni Roma olan AB'ye girmeye calışmaktır, Türk olmak.

Türk olmak;
- Mostar'da köprüdür,
- Kerkük'te kaledir,
- İstanbul'da Kızkulesi'dir,
- Anadolu'da buğdaydır,
- Çukurova'da pamuktur,
- Ege'de tütün,
- Karadeniz'de fındık,
- Trakya'da ayçiçeğidir.


Türk olmak;
- Çanakkale'de ölmektir.
- Çanakkale'de ölmeden önce düşmana su vermektir,
- onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır.
- Düşmanın ardından rahmet okumak,
- kanlısından helallik almaktır.
- Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir.
- Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır.
- Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.

Türk olmak;
- harap bir ülkede,
- zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip,
- tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile,
- paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen,
- yedi düvele meydan okumaktır.


Türk olmak;
- askere davul-zurna ile uğurlanmaktır,
- belki de dönmeyeceğini bilerek.

Türk olmak;
- annenin, şehit oğlunun ardından; 'Bir oğlum daha olsun, onu da vatan icin göndereceğim.' demesidir.
- Babanin gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken 'Vatan sağolsun!' demesidir.

Türk olmak;
- 'Türk çayında radyasyon olmaz!' yalanları ile,
- 'Gusül abdesti alana AIDS bulaşmaz!' dolanları ile yaşamaktır.
Her hükümetin
- enkaz devraldığı, ama
- asla ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır.


Türk olmak;
- ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir.
- Ayni nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır.
- Göz hakkına, diş kirasına saygıdır.
Türk olmak;
- Evindeki bir kap aşın yarısını Tanrı misafirinevermektir.
- Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.

Türk olmak;
- milli maçta ağlamaktır.
- Ayhan Işık'a, Belgin Doruk'a aşık olmaktır.

Türk olmak;
- aşkını ölesiye sevmektir.
- Aşkı icin ölmektir,
- öldürmektir.
- Sevdiceğinin elini bir kez tutamadan, toprağa girmektir.
En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir.
Eşkiyaya türkü yakmaktır, Türk olmak.
Milletine sövmektir, ama başkasına sövdürmemektir, Türk olmak.

Türk olmak;
- Yunus'u bilmektir,
- Aşık Veysel'i sevmektir.
- Mevlana'yi, Haci Bektaş-i Veli'yi ve Hoca Yesevî'yi
- tek bir satırını okumasa da yüreğinde taşımaktır.

Türk olmak;
- saz çaldığında,
- ney üflendiğinde,
- kös dövüldüğünde ve kaval çaldığında,
- yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir,
- bir de Yemen Türküsü'nde...
- Hayatın sana verdiklerine 'Nasip',
- vermediklerine 'Kısmet'demektir.
- Her işin 'Hayırlısına'inanmaktır ve
- ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir.

Türk olmak;
- Asya'da batılı,
- Avrupa'da doğulu diye tepki görmektir.
Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaradılanı Yaradan'dan ötürü sevmektir.
- Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da,
- silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir.

Türk olmak;
- mahalle maçı için ayni saatte,
- on kişi buluşamazken,
- milyon kişinin bir araya gelmesidir.
- Tavla oynarken bile kavga ederken,
- milyon kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir.

Türk olmak;
- buhran zamanında Arjantin'de de mağazalar yağmalanırken,
- daha ağır buhranda sıraya girerek,
- sorumlusuna en ağır cezayi tek bir cam kırmadan sandıkta kesmektir.
Türk olmak;
- en zayif gününde bile dünyaya meydan okumak,
- en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek
- tevekkül göstermektir.

Zor iştir Türk olmak. Türk olmak;
- Anadolu'da her düşen yağmur damlasına hamdetmek,
- her çıkan başak için şükretmektir.

Türk olmak,
medeniyetler
mezarlığı Anadolu'da dik durabilmektir

2 Kasım 2010 Salı

.........................................................

Kelebek gibidir aşk. Peşinden koştukça senden kaçar. En iyisi bırak uçsun, Belki hiç beklemediğin bir anda gelip omzuna konar.....
cemal safi


Bir güzellik yap kendine.. Sadece sahip olduklarını düşün, mutlu ol onlarla. Sahip olmadıkların üzülsün seninle olamadıklarına......
paul auster


Mutsuzluğu tatmadan, hep mutlu olmak istersin. Oysa nelerin seni mutsuz ettiğini bilmezsen, nelerle mutlu olacağını bilemezsin.......
freud


Hαyαttαki en güzel şeyin çocuk olmαk olduğunu bile bile, neden 'büyüyünce ne olαcαksın ?' diye sorulur ki ................

Erkek adam ağlamaz denir ya, sakın inanma ! Unutma ki, erkek adam ağlamayan değil, bir kadını ağlatmayandır aslında.......
can dündar


Sevmek, hayal kurmak kadar kolay bir bakıma. fakat unutmak; Kurduğun hayallerin gerçekleşmesi kadar zor aslında.........

Hayatınıza 'onsuz yaşayamam' dediğiniz biri girip çıkmıştır mutlaka. Ne kadar büyük yalancıymışız meğer, hepimiz yaşıyoruz hala.............
sunay akın


İnsanları yalan söylediklerinde dinlemeyi severim. Çünkü; 'Olmak istedikleri ama olamadıları insanları anlatırlar' ..........
tolstoy


İnsan geride bıraktıklarını özler, sahip olduğundan sıkılır, ulaşamadığına tutulur.. Genelde ulaşılmaz olan hep aşk olur.....

Hiçbir şeye cesaret etmeyen, hiçbirşeye sahip olamayacaktır. Unutma, affetmek ve unutmak sadece iyi insanların intikamıdır...............
seneca


Ne sahip olduğundur hayat, ne de umdukların bunca zaman. Yüreğin kadardır hayat ! 'Seviliyorsan renkli, seviyorsan siyah beyaz'......
can yücel


Kırgınlık hep uzun, mutluluk kısa sürer. Çünkü kırgınlık kendini giderir, ama mutluluğu tatman için yanında biri olması gerekir....
tolstoy


Bazen alabileceğin en büyük intikam; affetmektir. Ve bazen karşındakine verebilecek en güzel cevap gülüp geçmektir !...
V.Hugo


Gitmek için sebep çoktur; ama sevmeye bahane arar kalan. Unutma, Kαpının kolunα uzαnαcak yαşα geldiğinde, gitmeyi öğrenir insαn......
paulo coelho


İnsanın başına ne gelirse merakından gelir' demiş eskiler. Baktım olmuyor.. Ben seni merak edeyim, sen de geliver.......
cemal süreyya

27 Ekim 2010 Çarşamba

ANNE OLMASAYDIM EĞER

Ben anne olmasaydım eğer...
Topuksuz ayakkabılarla da şık olunabileceğini bilmeyecektim.
Hamileliğim esnasında 80'li kilolara kadar çıkıp kendi çapımda ilk defa bir alanda rekorumu kıramayacaktım.
O küçücük ellerle renkli kartonlardan yapılmış bir kâğıt parçasının bu kadar değerli olabileceğini öğrenemeyecektim.
Kan yapsın diye danadili haşlayıp üzerine yumurta kırıp ağzının tadına da uysun diye çikolatalı pudingle karıştırmak gibi yaratıcılığın sınırlarını zorlayan tarifler keşfedemeyecektim hiç.
Su almak için elimde kumanda ile buzdolabını açtığımda kumandayı buzdolabına koyacak kadar ya da evden çıkarken telsiz telefonu çantama atacak kadar kendimden geçmeyecektim.
Birinin canı yandığında ötekinin bu acıyı hissedebilmesinin sadece ikiz kardeşlerde olduğunu sanacaktım.
Sabahın köründe gözü kapalı mutfağa kadar gidip, süt ısıtıp yine gözü kapalı dönme yeteneğini kazanamayacaktım.
Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak için insanüstü bir uğraşa asla girmeyecektim.
Bir insanın gaz çıkarması beni bu kadar mutlu edemeyecekti.
Büyüdüğünde arkadaşlarınla birlikte partilerde Süper Anne olarak eğlenmeyi hayal edemeyecektim.
Babanla belki daha az kavga edecek ama sevginin evlat denilen başka bir boyutuna giremeyecektik.
Sevginin böylesine karşılıksız olanını hiç tadamayacaktım.
Telaşsız sevişmenin hayalini kuramayacaktım.
Annemi bu kadar çok sevdiğimi anlamayacaktım.
Annesinden zorla ayırdılar diye "Uçan Fil Dumbo!" çizgi filminde böğürerek ağlamayacaktım.
Geceleri kesintisiz uyuyacak, hafta sonunda sabahları istediğim saatte kalkacaktım ama uyandığımda yanağıma konmuş minik ellerin sıcaklığı ısıtmayacaktı yüreğimi.
Çantamda sürekli bisküvi, ıslak mendil, bir adet oyuncak, düşer bir yerin kanar diye ayıcıklı yara bandı taşımayacaktım.
Acıyı geçiren öpücüğün gücüne inanmayacaktım.
38,5 derece ateş beni de yakıp kavurmayacaktı.
Yağmur sonrası çamurlu sularda zıplamanın keyfine varamayacak, sen bir lokma daha fazla yiyesin diye kalabalığın ortasında kafamda peçete dansı yapmayacaktım.
Sen olmasaydın eğer yaşamın karmaşıklığını unutup tekrar basit yaşamayı öğrenemeyecektim.
Sen olmasaydın eğer ben asla "anne" olmayacaktım.

Bir çocuk doğduğu anda, bir anne doğarmış... Bu lafın doğruluğuna inanmayacaktım!...

Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir.

İyi ol fakat çok iyi olma.
Birazcık huysuz ol fakat çok değil.
İçinden geliyorsa dua et.
Eğer sana rahatlık veriyorsa arada bir küfür de et.
Etrafındakilere mümkün olduğunca dostça davran, müşfik ol.
...Eğer bir gün kötü davranmanı gerektirecek bir durum karşısında kalırsan;
bağır, çağır, kır, dök ve unut!
Her zaman ve her yerde eline geçen bütün saadeti yakala,
en ufak bir parçanın bile kaçmasına izin verme.
Yaşa, herşeyden önce !yaşa ve sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş olduğun
için, laf olsun diye günlerini geçirme.
Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan;
bütün kalbin, ruhun ve bedeninle sev!
Hayatını o şekilde yaşa ki;
her an kendi elini sıkabilesin ve her gün faydalı olan,
hiç olmazsa bir şey yap ki;
gecelerin yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine
"Ben elimden geleni yaptım" diyebilesin.
Düşüncelerin neyse hayatında odur.
Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir.


W. SHAKSPEARE

26 Ekim 2010 Salı

Betül Mardin'den kadınlara öğütler



‎82 YAŞINDAKİ BETÜL MARDİN"DEN KADINLARA ÖGÜTLER

1. Her sabah spor yapacaksın. Günaşırı filan değil evladım. Her sabah.
2. Hep çalışacaksın. Üreteceksin. Beynin meşgul olacak, hep koşturman gereken işler olacak.
3. Günceli takip edeceksin. Haber izle, dergi, kitap, gazete oku. Gündemi yakala. Her konuda kendini update et. Yeni çıkan kitapları da bil, yeni açılan lokantaları da, bu sene moda olan renkleri de.
4. Evlilik ise şart değil, kafanı takma. Gerekli de değil. Hatta şöyle söyleyeyim: One problem less! (Bir problem eksik!)
5. Çocuk meselesine gelince... Ha işte, burada akan sular duruyor. Yapabiliyorsan yap. Birini bu kadar çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak sadece onu değil, seni de mutlu eder. Doğurmayacaksan, evlat edin. O zaman da senin çocuğun değişen bir şey yok. Evlat edinmeyeceksen de, manevi çocuğun olsun, birini okut, geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.
6. Günde bir kere et ye. Mutlaka her öğün sebze ve meyve ye. Kusura bakma, ben tatlı severim. Tatlıdan uzak dur diyemeyeceğim!
7. Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesela benim babam, hiç düşünmeden 60 sene boyunca her gün Ece Ajanda'sına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.
8. Olumlu olacaksın.
9. Bazı şeyleri kabul edeceksin. Bütün kadınların seni sevmesine imkân yok! Demek ki bazı kadınlara dikkat edeceksin.
10. Erkeklere gelince, aynı anda birkaçını sevmeyeceksin. Ama onların böyle bir yeteneği ve şerefsizliği olduğunu bileceksin!!

24 Ekim 2010 Pazar

İKİ DOST,BİR KUŞ

Bir zamanlar,bir ülkede iki arkadaş varmış.Bunlar pek haylazmış,üstelik sürekli gevezelik ederlermiş.Çevrelerindeki büyükler bunlara o kadar çok ''Evladım az ve öz konuşun ''demişler ki,sonunda adları Az ve Öz kalmış.
Az,çok haylazmış;Öz de haylazmış ama,iyi-kötü ucundan kenarından okurmuş.Eski Yunan'dan,Eski Roma'dan,Eski Türk'ten kitaplar okurmuş Öz.Aisopos'u bile tanırmış.(Yüz yüze görüşmemişler ama kalpten tanışmış,o kısa,kambur,kekeme,ama tatlı dilli Aisopos ustayla)
Neyse lafı uzatmayalım.Az ile Öz günlerden bir gün kötü işlere bulaşmışlar,kötü adamlarla dalaşmışlar.Ve bir gün olanlar olmuş.Haydutlar Az'ın ve Öz'ün gözlerini bağlayıp kaçırmışlar.öyle az öteye değil;bir araca bindirip günlerce uzaktaki bir yere götürmüşler.Taştan bir odaya kapatmışlar.Odanın duvarında ufak bir pencere varmış.Demirli.Bu pencereden bakınca yalnızca gökyüzü görünüyormuş.
Günlerce gözleri bağlı yolculuk eden Az ile Öz çok yorgun düşmüşler ve nerede bulundukları konusunda en küçük bir bilgileri yokmuş.Haydutlar iki arkadaşı taş odaya koyduklarında gözlerini açmışlar.
Öz hemen uyumuş.az ne olur ne olmaz diye uyumadan beklemiş.Bir süre sonra Öz uyanmış ve Az'a ''Ben uyurken ne oldu?''diye sormuş.Az,hiçbirşey olmadığını söylemiş.Öz ''Hiçbir şey duymadın mı,görmedin mi?''demiş.Az, ''Hayır,sadece pencereye bir kuş kondu'' demiş.Öz heyecanla ''Nasıl bir kuştu?''demiş.Az ''Bilmiyorum dikkat etmedim,basbayağı bir kuştu,tam göremedim,sadece gagası gözüktü'' demiş.Öz ''Gagası nasıldı?''diye devam etmiş.Az, ''Ne bileyim dikkat etmedim''demiş.
Öz bu duruma çok üzülmüş.''Hay ben sana ne diyeyim;eğer o kuşun gagasına dikkatli baksaydın,şimdi nerede olduğumuzu bilebilirdik'' demiş.Az ''Saçma,bir gaga çok küçük şey.Ona bakıp nerede bulunduğumuzu nasıl anlayabiliriz ki?''demiş.
Öz ''BU DÜNYADA KÜÇÜK ŞEYLER YOKTUR.BAKMASINI BİLEN GÖZ İÇİN HER ŞEYİN BİR ANLAMI VARDIR'' demiş ve devam etmiş:
''Bak eğer kuşun gagası uzun ise bizi Alma'nın (Alma yola çıktıkları kasaba imiş) kuzeydoğusundaki bataklık bölgeye getirmişler demektir.Uzun gagalı kuşlar suyun dibindeki solucanları,küçük kabukları toplar çünkü.Eğer kuşun gagası,kısa,ince ve sivri ise ağaç kabuklarındaki böcekleri yiyordur;Söğüt Bülbülü'dür örneğin.Bu durumda bizi güneydeki ormanlık bölgeye getirmişlerdir.Eğer gagası eğri,çapraz uçlu ise ,çam kozalaklarının pullarını ayıran bir çapraz gagadır.Bu durumda batıdaki çamlık bölgeye getirmişlerdir bizi.Eğer gagası kısa,kalın,güçlü ise tohumların,yemişlerin sert kabuklarını kırıyordur.Bu durumda Alma'nın kuzey batısındayız demektir.Nerede bulunduğumuzu bilmek ise kurtulma yolunda ilk adım olabilir.''
Az duydukları karşısında hayretler içinde kalmış,Öz'e ''Küçük bir şeyden böyle büyük sonuçlar çıkarabileceğini düşünmemiştim.İyi de bütün bunları şimdiye kadar niçin bana öğretmedin?''Öz, ''Şimdiye kadar böylesine zor durumda hiç kalmadık da o yüzden.Bu dünyada her durumda işe yarayacak küçük bilgiler vardır.Uygun durumda uygun bilgiyi kullanırsan büyük sonuçlar çıkar ortaya.KÜÇÜK BÜYÜĞÜN ANASIDIR.AZLIK ÇOKLUĞUN ÖZÜDÜR'' demiş.

Kıssadan Hisse  (öyküdeki önem):
Büyük şeylere küçük adımlarla ulaşılır.Ve insan,bedenine ve dünyaya hapsedilmiştir; taştan bir hücrede gibidir.Çevresindeki pek çok küçük şeyi farkettikten sonra özgürlüğüne kavuşabilir.Bir gün yıldızlara ulaşabilmek için,bu gün yeryüzündeki her şeyi değerlendirmeniz gerekir.Azlık çokluğun özüdür.Ve bir de şu:Evren bir bütündür,tektir.Belki bu yüzden evrende birbiriyle tamamen ilişkisiz iki şey yoktur.ilişkileri görebilidiğinizde,evren kalbini açar size.





Prof.Dr.ÜSTÜN DÖKMEN
küçük şeyler.......kitabından alıntı

21 Ekim 2010 Perşembe

simiiittttçiiiiiii :)))

Ben aslen İstanbullu'yum.Ama 20 senedir Antalya'da yaşıyoruz..İzmir'e ise birkaç kez gitmişliğim var.Ama İzmirli bir sürü arkadaşım var.Ve İzmir'de simite GEVREK dendiğini biliyorum..Amma ve lakin anlayamadığım bizim sokaktan geçen simitçinin inatla neden her gün GEVREKÇİİİİ diye bağırdığı...
sevgili simitçi kardeş yanlışın var burda simite simit denir..gevrek olanına da gevrek simit :)sen mi İzmirlisin yoksa bu mahallede İzmirli insanların olduğunu mu duydun??ya da ne?40 yıllık simide niye gevrek diyosun yaaa :)))

20 Ekim 2010 Çarşamba

son zamanlarda..ATA

Son zamanlarda biz oğluşla.....
kışlıklara geçtik...gözü iyileştii :)


meyvelerden hala havuç(ki görüldüğü üzere tabakta yok,bitmiş)salatalık (küçük bir parça kalmış)favorimiz:)))


bilmiyorum daha önce bahsetmiş miydim Ata'ya kelimeleri öğretirken haliyle tek ''anne'' kelimesini öğretmemiştim..Ve enteresandır ki bana aylarca TEYZE dedi..:)bu hem komik hem ilginçti..çünkü anneanneye''nanne'';teyzeye''teyze''babaya''baba;dedeye''dede; ve birsürü isim ve kelime..ama bana inatla teyze diyordu..bu nedenle sırf öğrensin diye babası,teyzesi birsürü kişi beni anne diye çağırdı.ama nafile..inatla teyze diyordu..taki bayram tatilinde Bursa'da eşimin kuzeninin küçük kızı annesine seslenene kadar..Ata bir anda ''anne'' demeye başladı:)))şimdilerde ise hayallerim gerçek oluyor''annecim''-''babacım'' yani cimli konuşmalar başladı..sabahları uyandırmak için ''annesiim kalk.süt''diyor ya..benim gibi uyanınca suratsız olan bir insan bile mutluluktan uçuyor,bir anda yüzümde gülücükler açıyor :)))

18 Ekim 2010 Pazartesi

ANNE

 
Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan
bir bebek varmış. Bir gün Tanrı'ya sormuş:
-Tanrım, beni yarın dünyaya göndereceğini
söylediler, fakat ben o kadar küçük ve
güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?
-Tüm meleklerin arasından senin için bir
tanesini seçtim. O seni bekliyor olacak
ve seni koruyacak. Meleğin sana hergün
şarkı söyleyecek ve gülümseyecek.
Böylece sen onun sevgisini
hissedecek ve mutlu olacaksın.
-Pekiiiii... İnsanlar bana birşeyler
söylediklerinde, dillerini bilmeden
söylenenleri nasıl anlayacağım?
-Meleğin sana dünyada duyabileceğin en
güzel ve tatlı sözcükleri söyleyecek, sana
konuşmayı dikkatle ve sevgiyle öğretecek.
-Peki Tanrım, ben seninle konuşmak
istersem ne yapacağım?
-Meleğin sana ellerini açarak
bana dua etmeyi de öğretecek.
-Dünyada kötü adamlar olduğunu duydum,
beni kim koruyacak?
-Meleğin seni kendi hayatı pahasına
dahi olsa daima koruyacak.
-Fakat ben, seni bir daha
göremeyeceğim için çok üzgünüm.
-Meleğin sana sürekli benden söz edecek
ve bana gelmenin yollarını sana öğretecek.
O sırada Cennette bir sessizlik olur
ve dünyanın sesleri cennete kadar ulaşır.
Bebek gitmek üzere olduğunu anlar
ve son bir soru sorar:

-Tanrım eğer şimdi gitmek üzereysem lütfen
çabuk söyle, benim meleğimin adı ne?
-Meleğinin adının önemi yok yavrum,
sen onu ANNE diye çağıracaksın...

REYHAN KARACA KARDEŞİNİ KAYBETTİ :(((


ÇOK ÜZGÜNÜM...ALLAH SANA VE AİLENE SABIRLAR VERSİN:((MEKANI CENNET OLSUN....
Uzun süredir kanser tedavisi gören Reyhan Karaca'nın, kardeşi Fatih Karaca kanser tedavisi gördüğü hastanenin yoğun bakım ünitesinde bu sabaha karşı hayatını kaybetti.
Geçtiğimiz yılın son günlerinde bacağı kesilen ve o günden bu yana tedavisi devam eden, son günlerde de vücudunda sıvı dönmediği için böbrekleri çalışmayan Fatih Karaca'nın nabzı düşürülemediği ve akciğerleri de kapalı olduğu için solunum makinesine bağlı olarak uyutuluyordu.
Kardeşinin ölüm haberi ile yıkılan Karaca, Twitter'daki sayfasına "Fatihim artık melekleriyle birlikte..." diye yazdı.

16 Ekim 2010 Cumartesi

.......

Anne karnına sığarken... dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metrekarelik yere sığmak zorunda kalacağını farketmeli insan.

15 Ekim 2010 Cuma

Anne-Baba :))))))

Anne dışarıda alış-verişteydi. İki buçuk yaşındaki bebeğe
babası gözkulak oluyordu.
Aslında bu pek de zor bir şey değildi. Yavrucak halının üzerinde
'çay seti'oyuncağıyla oynarken baba da koltuğunda gazetesini okuyor, ara sıra da
bebeğinin kendisine çay seti oyuncağının minik plastik fincanlarıyla
ikram ettiği suları çay niyetine içerek oyuna iştirak ediyordu.
Derken anne eve geldi. Baba anneye sus işareti yapıp, bebeği izlemesini istedi.
Bu çok şirin hareketini annenin de görmesini istiyordu.
Anne, bebeğin elinde çay fincanıyla salondan çıkıp, biraz sonra içi su dolu
olarak babasına getirmesini ve babanın da onu çaymış gibi içmesini seyretti.
Sonra gayet sakin bir tavırla elindekilerle mutfağa geçerken eşine seslendi:
'Uzanabildiği tek su kaynağının klozet olduğunu biliyorsun, değil mi?':))))

Sonuç-1: Anneler evlatlarını çok sever ve onlara dair her şeyi bilir.


Sonuç-2: Babalar evlatlarına dair bir çok şeyi bilmez ama onları çok sever .

14 Ekim 2010 Perşembe

önyargı

GeLincik ...

Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu doğmadan ölmüş, tek başına yaşayan
hamile bir kadın kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak
bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından bir
an bile ayrılmaz.
Her ne kadar evcil bir hayvan olmasada, oldukça uysallaşır. Bir kaç ay
sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve
yavrusuna bakmak zorundadır. Günler geçer ve kadın bir gün bir kaç
dakikalığına da olsa evden ayrılmak zorunda kalır.
Gelincik ile bebek evde yanlız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer
ve anne eve gelir. Eve geldiğinde gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne
çıldırmışcasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam o sırada
içerideki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir Ve odada
beşiği, beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında parçalanmış olan yılanı
görür.


Einsteinin bir sözü vardır:


"insanlardaki önyargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan daha zoR ''..

12 Ekim 2010 Salı

BABAAMM...MELEĞİMM

babam..
meleğim...
seni kaybedeli yıllar mı oldu?
ne çabuk..!


niye böyle bazen zaman ?isteğimize göre geçmiyor..
benim misssss kokulu babam..
niye gittin ki böyle? neden yenildin ki o lanet olasıca kansere?iyileri çabuk alırmış Allah yanına..aldı da..
peki bizim suçumuz neydi?niye böyle boynu bükük kaldık..
neler oluyor hayatta görüyor musun oralardann..oğlum nasıl büyüyor izliyor musun sen de?yaa bak ne güzel torunların var..ikisi de dünya tatlısı..akıllısı..ama sen ''ben dede olmak istemiyorum'' demiştin değil mi :)

ahh be babacım sinir oluyorum her şeye...
 gidişine...
karakızın ...
ben anne bile oldum..ordan sen de görüyorsun, bakıyorsun eminim...... hatta şakınlıkla :)..
Hayat devam ediyor ya babacım..''yamamaz'' kendi deyimiyle benim oğlum ATA mız yaramaz torunun yine yatağımda mışıl mışıl uyuyor...
''eşşek sıpası''!..demen hiç komik değil..burda olsaydın da sen deseydin torununa
...
ama ben diyorum...

BABAAAAMMM....bu dünya da şu saçma bıyığın eenn çok yakıştığı adam..!
benim yakıştırdığım en yakışıklı adam!
baksana ne biçim bişey oldu bu ülke..saçmalıklarla yaşıyoruz..Allahtan SENİN kızınım da pek de takmamaya çalışıyorum...olsan şaşardın ne oluyor bu memlekete diye...biz de şaşıyoruz babacım..ama elden ne gelir demiyoruz ..çaktırmadan karşıyız.....


babacıımm o kadar özledim ki seni...
kime kızacağımı bilmiyorum..
o kadar ihtiyacımız var ki SANA....SEVGİNE...
sadece yine uzaktan sesin bile olsa yeter be babacımmm...olduğunu bilsek de daha kolay yaşasak....

En çok annemi özledin di mi oralardan...?..annem bile eskisi gibi değil...biz de SENLİ ANNEMİ ÖZLEDİK.....

KIZLARININ HİÇBİRİ EVLENMEYECEKTİ DEĞİL Mİ?...ama bak şimdi  ÜÇÜ DE evli..hatta ben bile... hani sadece sana aşık..asla evlenmem diyen...hatta küçük kızın bile evlii...hem de yanımızda bile değil...:((

hiçbirimizi senden isteyemediler...


offfff be babacım biz seni...BEN SENİ ÇOK ÖZLEDİM

EFLATUN

  Eflatun´a iki soru sormuşlar:
 Birincisi; -"İnsanoğlunun  sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?
Eflatun tek tek sıralamış:
- "Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler.
Ne var ki çocukluklarını özlerler.
Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler.
Ama sağlıklarını geri almak için para öderler.
Yarından endişe ederken bu günü unuturlar.
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar.
Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler."


Sıra gelmiş ikinci soruya;
- "Peki sen ne öneriyorsun?"
Bilge yine sıralamış:
- "Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın.
Yapılması gereken tek şey sadece kendinizi sevilmeye
bırakmaktır.


Önemli Olan; Hayatta En Çok Şeye Sahip
Olmak Değil, En Az Şeye İhtiyaç Duymaktır.

11 Ekim 2010 Pazartesi

Mehmet ÖZ

Dr. Mehmet Öz, “Kadın, erkek herkesin en büyük tutkusu olduğundan daha genç görünmek… Ama bunun için ille de estetik ameliyat olmaya gerek yok, doğallık her zaman işe yarıyor” diyor.



Geçtiğimiz birkaç yıl, herkes olduğundan daha genç görünmek için anti-aging ürünlere milyonlarca dolar para harcadı; yaşlılık belirtileriyle nasıl başa çıkacağı konusunda araştırmalar yapmaya başladı.Yüzüm neden düşüyor, çenem eskiden böyle değildi gibi sorular artık daha sık dile getiriliyor.Aslında olay, kolajen ve esneklikte bitiyor.


Peki kolajen ne işe yarıyor?Kolajen, cildin altındaki esnek bir madde ve cildin iyi görünmesini sağlıyor. Yüzünüze parmağınızla bastırdığınız zaman hemen eski haline dönmesine fırsat tanıyor. Yaşlandıkça yüzdeki bu esnek madde kırılmaya başlıyor. Bu nedenle yüzünüze iyi bakmalı ve altındaki kasları çalıştırmalısınız.
KORUYUCU SÜRÜN!

Peki kasları çalıştırmaktan başka cildin genç kalması için ne yapmak gerekiyor?Antioksidan niteliği taşıyan A, C ve E vitaminini bol bol tüketmek büyük önem taşıyor.Bu arada içinizi sağlıklı kılmak için yaptığınız her şeyin olumlu sonucunun dış güzelliğinize de yansıdığını unutmamalısınız .Ama tabii ki, dışarıdan da birtakım önlemler almanız gerekiyor.Örneğin; güneşe çıkarken dikkatli olmalı; özellikle de cildinizi ve başınızı korumalısınız.

EGZERSİZ YAPIN!

Bu arada vücudunuzdaki damarlar,oksidasyon nedeniyle zarar görebilir. Bu damarlar hem yüzünüzü hem de genel anlamda cildinizi yaşlandırır. Yüzünüzdeki esneklik kaybı için yüz egzersizleri yapmanız da fayda sağlayacaktır. Birkaç kolay egzersiz vermek gerekirse; yanaklarınızın önce birini sonra diğerini şişirin. Bu egzersizi yaptığınız zaman kaslarınız, önce gerilir ve sonra da rahatlar. Eğer kaslarınızı rahatlatırsanız, yüzünüzdeki izler azalacaktır.


►Yemekleri büyük bir tabakta yemek yerine tatlı tabağında yiyerek,gerçek yaşınızı üç yıl azaltabilirsiniz.

► Yumurtadan faydalanmak istiyorsanız , bol bol yiyin. Yumurtanın içindeki maddeler sayesinde daha sağlıklı bir cilde sahip olabilirsiniz. Yumurta akı maskesiyle de gözeneklerinizi sıkıştırabilirsiniz.

► Diş ipi kullanmak gerçek yaşınızı altı yıl küçültür. Diş ipi kullandığınız zaman dişlerinizi yüzde 40 daha fazla temizlersiniz. Ve diş etlerinizde sağlıklı olur. Diş etleriniz sağlıklı olmazsa diş eti iltihabı ortaya çıkar ve bu durumda da vücudunuz için bir savaş başlar ve olay kalp hastalıklarına kadar gidebilir.

►Renkli sebzeler tüketmek de size fayda sağlar.

AĞZINIZLA İLGİLİ BİLMENİZ GEREKEN ÇOK ŞEY VAR!

Ağzınız sizin düşündüğünüz dençok daha fazla şey söylüyor olabilir.Yani şeker ve kalp hastalığı gibi konularda size önceden haber verebilir. İşte ağız yoluya anlaşılan başlıca üç hastalık….

►Ağzındaki bir numaralı hastalık belirtisi

Diş etlerinde görülür. Bu, kalp hastalığına delalet ettiği gibi,düşük ihtimali olduğunu da gösterir. Ağzınızın içinde bakteriler oluşur. Bu bakteriler,diş etlerinin şişmesine neden olurlar. Diş etleri öfkelendikçe de kızarır. Bu nedenle de kemiğe doğru çekilirler ve sonrasında da dişten ayrılırlar. Bu da dişin düşmesine neden olabilir.

►İkinci belirti nefes kokusu;

Şeker hastalığı belirtisi olabilir. Eğer ağzınızdan amonyak kokusu geliyorsa, endişelenin. Bu böbrek yetmezliği olduğunu gösterir. Kötü kokan nefesin nedeni diş çürükleri ya da başka yerlerdeki iltihaplar da olabilir.Birinin nefesi kötü kokuyorsa ve bunu söylemiyorsak, aslında sağlığını tehlikeye atıyoruz demektir. Bu noktada,dil temizliği de çok önemlidir.Zira kimi zaman kötü kokuların nedeni dilde biriken bakteriler de olabilir. Dil fırçası kullanarak dili temizleyebilirsiniz.

►Ağzındaki üçüncü hastalık belirtisi ise:

Dilin bizzat kendisidir.Ağız içinde mantar olduğu zaman; mantar tüm dili kaplayacak hale gelebilir. Dilde mantar olması büyük bir sorundur. Kimi zaman antibiyotikler buna neden olabilir.Antibiyotik, iyi bakterileri öldürür ve dilde sadece mantar üreyebilir. Ancak dilin mantarla kaplı olması ya bağışıklıkla ilgili bir sorundan ya da şeker hastalığından kaynaklanır.Vitamin eksikliği varsa dil, et gibi kırmızı bir renk alarak büyür.

DİŞ ETİ ÇEKİLİRSE…

Diş kaybının en büyük nedeni çürük değildir. Nedeni diş eti çekilmesidir. Bu durum ve diş sağlığı için diş ipi kullanımı çok önemlidir. Diş fırçasının temizlediği yerler yetersiz kalabilir.Bu durumda diş ipinin önemi ortaya çıkacaktır.

BEŞ SÜPER BESİNİ MUTLAKA TÜKETİN!

Meyve ve sebze açısından zengin bir diyet uygulamanız, daha genç görünmenize yardımcı olacaktır. Saati gerçekten geri döndürebilecek beş besin şöyle:

1. Kabak Çekirdeği: Magnezyum açısından zengin olan bu besin, kan basıncının düşürülmesine yardımcı olur. Kalp krizi ve inme riskini azaltır.

2. Yumurta: Demir, biyotin ve B12 içeren yumurta saçların güçlenmesine yardımcı olur. İçerdiği demir , genellikle kadınlardaki saç dökülmesinin tanı koyulamayan nedeni olan alyuvarların azalmasına yani anemiye karşı savaşır.



3.Nar: Nar tanelerinin içindeki suyun içerdiği ellagic asit ve punikalagin,serbest radikallerin verdiği zarara karşı savaşır ve ciltteki kolajenin korunmasını sağlar. Ayrıca, cilt sağlığını destekleyen fitonutrientler açısından da zengindir.


4. Yulaf: Bu süper besin LDL ya da ‘kötü’ kolesterolü azaltan çözülebilir lifler içerir.

5. Kara Üzüm: Göz sağlığı açısından faydalı bu olağanüstü besin takviyesi, gece görme kabiliyetini arttırmaya yardımcı olabilecek antosiyanosid bileşiği içerir. C vitamini açısından zengin olması itibariyle (portakaldaki miktarın beş katı), bağışıklık sistemini destekler.

9 Ekim 2010 Cumartesi

şapka :((

Havalar iyice burda bile (antalya) soğumaya başladı...ee oğluşumun da saçlar gitti :))üşümesin diye şapka takmaya çalışıyoruz..ama nafile sıkıntıya gelemiyor :(eskiden ne güzel takıyorduk be oğlum :))






karnında değil yüreğinde büyümek

Okulda birinci sınıf ögrencileri, bir aile fotografı üzerinde tartışıyorlardı. Fotograftaki küçük çocugun saç rengi ailenin öteki bireylerinin saç renginden degişikti... Ögrencilerden biri o erkek çocugunun belki de evlat edinilmiş olabilecegini söyledi. Onun bu sözünü duyan başka bir küçük kız ögrenci, birden sesini yükseltti;

- Ben evlat edinme konusunda her şeyi bilirim, çünkü bende evlatlıgım!...

Arkadaşı sordu;

- Madem biliyorsun, bize de anlatsana... Evlat edinilmek ne demektir...?

Küçük kız ögrenci kendinden emin bir biçimde bilgisini özetledi;

- Annenin karnında degil, yüreginde büyümüşsün demektir...